Yaratma Üzerine Kısa Düşünceler
İnsanın yaratması, içindeki duygu veya düşüncelerin taşmasıyla olur. Yaratma fiili, tek başına var olmaz. Zihnî güdülerin sonucu oluşur.
Sesler bana konuşur, başka hiçbir şey yapmak istemem, bütün algılarım buna yönelir yahut sadece bir düşünce serisi zihnimi gıdıklar ve ancak bu şekilde karar veririm bir yaratma işine koyulmaya. Hatta benden çok, yaratılanın kendi emekleri söz konusudur. Tırtılın kendi kozasını örüp kendi başına dönüşümünü sonlandırıp yine kendi kendine kozasını yırtıp koca dünyada yalnız başına kanat çırpmasıdır yaratma, hayır, yaratılma işlemi. Bir metin, bir resim, animasyon, düşünsel bir keşif, makine, proje… Kısacası yaratılan her şey aslında bir ışığın taşmasıdır.
Bir süpernovaya da benzer aynı süreç. Parlaktır. Etrafındaki her şeyin devinimini etkileme potansiyeline sahiptir. Aniden olmuş gibi görünse de milyarlarca yıl sadece onun bir araya gelmesi için geçmiştir. Böyle bir durumda yayılan şeyin neden ışık olduğunu da düşünmeden edemiyorum. Yaratılma neden gölgenin oluşumuna benzemiyor?
Işık kaynakları ne kadar çok olursa olsun engeller o kadar nizamî konumlanırlar ki mutlaka bir yerlerde gölge oluşur. Bu gölge alanları ışık alan her yerden farklıdır. Aydınlık bölgeler ışık kaynağı tarafından etkilenir. Oysa karanlık, engellerin birleşerek koruduğu alanlarda bulunur. Işınların maddeler karşısında bozguna uğramasıdır gölge. Öyleyse bir gölge oyunu yapmak her yeri aydınlatarak bir ışık gösterisi yapmaktan daha zordur. Üstelik karanlık, yayılmacı bir politika izlemediğinden çok daha kararlıdır. Ancak, gölgenin biçimi ışık kaynağına ve engellerin şekil ve konularına bağlıdır. Oysa taşan bir ışık her yöne yayılacaktır.
Bu değerlendirmeler sonucunda gölgenin ustaca bir taklidi andırdığına ve yaratılma işini taşan ışık “kütlesine” bıraktığına varılabilir. Çünkü gölge asla karşısındaki duvara da konmak istemeyecektir. O, bir bilinçli davranışlar dizisi neticesinde meydana gelecektir ve yayılmayacaktır.
Yaratma hakkında şöyle tuhaf bir şey daha var: Yaratılan şey ne kadar çok biçim almışsa o kadar tatmin etmiş oluyor. Bu yüzden uzun süreli bir yaratma işlemi gittikçe daha sıkıcı, anlamsız veya bağımsız olabiliyor.