Geçtiğimiz akşam, her akşam olduğu gibi annem o an televizyon kanalının yayınladığı film neyse onu izliyordu. Ben de her zaman olduğu gibi annemi bir şey seçmeyip karşısına sunulan şeyi tükettiği için yargılıyordum. Her zamankinden farklı olarak bu sefer hoşnutsuzluğumu dile getirdim. Çaresizliğe benzer bir yanıt aldım. Sanki gerçekten dünyada yapılabilecek başka hiçbir şey kalmamış gibi cevap verdi. Saatlerce dizi izlemesi ama izlediği şeyi seçmesi ble bence çok daha iyi olurdu. Ama her zamanki gibi bir şey demedim. Düşündüm onun yerine. Hiçbir zaman bu kadar monotonlaşan bir hayat sürmek istemediğimi düşündüm. Sanırım bazı tür izolasyonlardan sakınmam gerekir. Öyle ki etrafımdakı insanlar ya da benim projelerim beni hep bir şekilde meşgul edebilmeli.

Annemin bu şekilde yaşamaktan memnun olmadığı çok açık. Vasıfsız hissediyor. Ama benim annem aslında çok zeki bir kadındır. Kendisini alıkoyan şeylere fazla değer vermiş çok uzun süre, ya da pek anlamlı fırsatlar verilmedi kendisine ve artık öğrenilmiş çaresizliği her şeyin önüne geçiyor. O çaresizliği kendime öğretmemek için uğraşmam gerekir o zaman. Özgüvenimi hep yerinde tutmalıyım. Stratejik hareket etmeliyim yani.

Böyle bir çaresizlik nasıl öğrenilir? Tabii ki de oturup bunu anneme sormadım. Soramam. Sorsam da anlatamaz. Ama dün tamamen alakasız bir konuyu konuşurken dördümüz salonda -bu nadir bir olgu- bazı şeyler gün yüzüne çıktı sanki. Babaannem suçlandı. Amcamlar da. Babamla annemin kendi ortak hayatlarını yaşamalarına engel koyulmuş ve babamla annem de bunları kuzu kuzu kabul etmiş. İnsanların yargıları… Annem o zaman işe başlamış olsaydı şimdi ailemin alım gücü yerlerde sürünmeyebilirdi. Belki bana bu kadar iyi bakmazlardı veya gelişimim çok daha olumlu/olumsuz etkilenirdi. Ama dün gece bu konuşmalar bittiğinde annemi balkonda sessizliğe ve karanlığa bürünmüş, gözleri sulu bulmazdım.

İnsanlar değerli hissedebilmeli. Bir başlarınayken bile.