asgaardı atlasta bulamazsınız [0]
Tanrı’nın Krallığı, Babil’in Asma Bahçeleri, Firavunların diğer dünyadaki sarayları, İslam’ın cenneti, İskandinavların Asgaard’ı, Zeus’un Olimposu, Budha’nın da her nesi varsa o ve daha niceleri… Hepsi aynı yerde bunların. Bunu büyük bir özgüvenle söyleyebiliyorum. Fakat ben de, her gezgin gibi sadece efsanelerle yetinebiliyorum. Elimde olsa giderdim bu kutsal yere. Gittiğimde haberim olmazdı, geri döndüğümde hiçbir şey anlatamazdım halkıma. Ama giderdim gidebilseydim.
Bu mekana ulaşımda şöyle bir problemle karşılaşıyoruz: Somut bir yolumuz yok. Haritamız da yok dolayısıyla. Yöntemler, talimatlar, tarifler, ipuçları yok. Bu yüzden birçok kişi buranın var olmadığını iddia ederek kendini zeki sanar. Ben ise bu yerin varlığını savunarak[1] kendimi zeki sanıyorum. Açıklayayım.
Sözcüklere döküp de bahsini edebildiğimiz bütün düşüncelerimiz varlar. Sabah yediğim yumurta vardı ve akşam hayalini kurduğum sevgilim de tabii ki var. Olmasalardı bunları zihnimden sizinkilere aktaramazdım.[2] Benim kafamda tutsak kalırdı varlıkları. Bu durumda kimseye onların varlığından da bahsedemezdim doğal olarak.[3]
Çağlar boyu bahsi geçen Gökyüzü Tanrısı da var, Yağmur Tanrısı, Bereket Tanrısı, ve bunlardan hepsinden üstün olan tek tanrı da var -beraber var olmaları paradoksik olsa bile. Çünkü benden önce oradalardı ve benden sonra da orada olacaklar. Bana “Göster!” derseniz bu isteğinizi yerine getiremem. Zaten bunu neden yapamayacağımı açıklamaya çalışıyorum.
Bazı “Var”ların “Nerede”leri bizim “Var”larımızın “Orada”larına sığamaz. Onlar uzaydaki bir konumdan ziyade zamandaki bir durumda var olurlar. Tanrı’nın Krallığı da bundan farksız. O sadece inancınızla bulduğunuz huzurun bir ifadesidir. Bu yerin bu kadar çok adı olmasını da böyle açıklıyorum. Kimisi için Olimpos iken kimisi için sevdiğinin yastığıdır huzur.
Çoğunlukla kişi, inandığı şeyin ne olduğunu ve onun huzuruna nasıl erişeceğini bilmese de -bilmeden bu huzura erişebilir fakat bu başka bir mesele- bilenler var. Bu kişilerin genel barışçıl ve mutlu tutumları dikkatinizi çekecektir.[4]
Ben ise şu an Hades’in cehennemindeyim. Orası neresi diye sormayın, bu da gösterilemez. El-ilah beni çekip yanına alsın diye bekliyorum. Fakat kimse sesimi duymuyor olsa gerek. Ne de olsa cehennemimde herkesin çığlığı beni işitilmez kılıyor.[5]
[0] Bu, uzun bir süreç içinde kendime karşı hissettiğim tatminiyetsizliğin ve beni rahatsız eden huzur eksikliğinin bir sonucu olarak yazdığım bir metin olup 6 Şubat 2023’te yaptığım ufak düzenlemeler ve açıklamalı/tartışmalı dipnotlar ile dijital forma geçirildi. Çok güvenmediğim bir metin olacak, asıl hâlini paylaşmaya utandım ve kendimi açıklama ihtiyacını hissettim.
[1] Burada ufak bir sözcük değişikliği yaparak önceki seçimime saygısızlık ettim. Fakat hatırladığım kadarıyla ilk sözcük seçimim beni tatmin etmemişti ve defterimde üstü karalanmadan beklemesinin tek sebebi ilk yazar olarak geçmişteki kendime bir saygı göstergesinde bulunmamdı.
[2] Kim demiş aktarabildiğimi? Düşüncenin, kavramın aktarılması konusunda artık eskisine göre çok daha katı bir anlayışım var. Yine de söylemek istediğim şey aklımda varlığı olan bir oluşumun farklı bir forma dönüştürüp iletişim kanallarından biri veya birkaçı ile dışavurumunu yapabilmem. O oluşumun şu an benimsediğim anlamıyla aktarılması bir mucizeye şahit olmamızla sonuçlanırdı.
[3] Bu düşünce yalan veya uydurma kavramlarını da yeniden tanımlıyor. Akşam hayalini kurduğum sevgilimden bahsetmem bir uydurma fakat aslında var olmayan bir şeyden ziyade empirik tecrübesini elde edemediğim bir şey olarak var oluyor.
[4] Sanırım bu kısa ve yersiz paragrafa farklı inanç sistemlerinin ortak amacının özünde huzur olduğunu vurgulamak için başlayıp zaman yetersizliği veya defter sayfasının fazla küçük olduğu düşüncesi, yahut yalnızca düşüncelerimin yeterince olgunlaşmaması sebebiyle yarıda kestim. Metnin çıkış noktası olan çeşitli mistik mekanlara kimsenin gidip geri gelmediğini veya bu mekanları benimseyen sistemlerin hiçbirinin inananlarına koşulsuz barışçıllık ve mutluluk bahşetmediğini biliyoruz. Bunu yazarken barışçıllıklarını ve mutluluklarını açık bir şekilde görebildiğimiz kişilerin bu durumda bulunmalarının sebebinin huzur olduğunu savunan birtakım düşüncelerim vardı ve bu paragraf bu düşünceleri içerecekti. Şimdi bu düşüncelerimin yalnızca geride bıraktıkları ipuçlarına sahibim. O ipuçlarını kovalamaya yeltenecek hevesim veya ipuçlarının sonunda bulacağım hazinenin harcayacağım çabaya değeceğine dair inancım bile yok.
[5] Bu bekleyişimin sessiz bir bekleyiş olduğunu bilmeme rağmen yalnızca cehennemdeki çığlıklardan -bunu içeren cümle estetik açıdan hoşuma gitmişti- bahsedebilmek için sesimin duyulmadığını söylediğimi bu metni iki yıl sonra okurken görüyorum. Ses çıkarmayanı kimse duymaz. Her şeyi duyanın bile duyamayacağı bir duruştur sessizlik. Sessiz bir bekleyişin görülebileceğini savunabiliriz. Fakat her şeyi gören bile görememişse ya sessiz bekleyişimin ya da her şeyi görenin empirik bir yansıması olmadığı, veya görülen bekleyişimin iyi niyetle cevaplanmadığı sonucuna varmak uygun olacaktır. Üç sonuç da içimde barındırdığım bir çeşit beklentinin potansiyel yıkılışını beraberinde getiriyor.